Mısır’ın Neden Köşesi Var?

Mısır’ın Neden Köşesi Var?

Yazar: Fatih Kahraman | Tarih: 13 Aralık 2025


            Haritaya ne sıklıkla ya da ne için bakıyoruz? Hangi ülkeyi gezmeliyim, hangi deniz nerede, hangi nehir hangi ülkeleri ayırıyor... Peki özellikle Afrika kıtasına nazarımızı versek ne görürüz? Belki de ilk defa gördüğümüz ülke isimlerini veya kalemle çizilmiş(!) gibi duran ülke sınırlarını. Normalde ülkelerin sınırları çizilirken deniz, nehir ya da sıradağlar gibi doğal sınırlar dikkate alınır. Acaba Mısır’ın, Sudan’ın, Libya’nın aralarındaki doğal sınırlar dümdüz mü ki böyle çizilmişler? İşte gözümüzün önünde duruyor. Çok değil bir buçuk asır önce, bizim sancağımızın dalgalandığı, bizim kanunlarımızın hüküm sürdüğü, bizim ordumuzun koruduğu, bizim insanlarımızın yaşadığı o topraklar Batı’nın rengiyle boyandılar. Öyle bir boyaydı ki kiminin gözünü kiminin aklını boyadı. Burada üzerimize düşen üzerimizdeki bu boyaları temizlemektir. Yoksa ne biz ne de Batı oluruz, ortada kalıp hiçbir şey olamayız!

            Mısır’ı biraz daha yakın merceğe alalım. Osmanlı Devleti 18. yüzyılın sonlarında artık gücünden iyice düşmüştü. O süreçte de güçlenen Batı devletleri gözlerini Osmanlı’ya dikmişti. Hem Osmanlı’nın dağılmasını hem de ayakta kalmasını istiyorlardı, hangileri çıkarına uyarsa.

Fransa, Napolyon’u Mısır’ı işgal etmesi için görevlendirdi. Napolyon Mısır’a gidip önce kendini Müslüman ve Memluklerin düşmanı olarak tanıtarak siyasi bir politika izlemek istese de başarılı olamadı. Güya Osmanlı’nın bölgedeki siyasi otoritesini artırmak için bölgeye gelmişlerdi. O zamanlar siyasi ve ekonomik olarak güçlü olan Memluk beylerinden Mısır halkını koruyacaktı. Yani kendilerini bir “barış meleği” olarak adlandırmışlardı. Şu anda da aynı şeyleri yaşıyoruz ya. Güçlü olan güçsüz coğrafyalara girip işgal edip zulümler yapıyor fakat bunu tüm kamuoyuna barış getirdik diye lanse ediyorlar. Biz de bu barış meleklerini dinlersek bu rüyalardan daha çok görürüz.

O kadar Napolyon dedik, tabi burada Cezzar Ahmet Paşa’dan bahsetmek gerekir. Çünkü bize Napolyon’u öğreten Batılı tarih Cezzar Ahmet Paşa’yı öğretmiyor. Napolyon ilk büyük yenilgisini Ahmet Paşa’dan almıştır. Napolyon yönünü Mısır’dan sonra Suriye’ye çevirip Akka’ya geldiğinde, tarihe geçecek yenilgiyi alacağını bilmiyordu. Akka’da komutan Cezzar Ahmet Paşa’ydı. Her ne kadar sert bir kuşatma olsa da Napolyon kaleyi ele geçirmeyi başaramadı. Doğudaki hayallerini bitiren bu yenilgi, onun için bir sonun başlangıcı oldu.

Fransa’nın bölgeden çekilmesinden sonra Mısır’da karışıklıklar boy göstermeye başladı. Bu durumdan faydalanan Memlukler bölgede hakimiyet kurmak, Osmanlı ise eski iktidarını geri kazanmak istiyordu. Osmanlı bu durumu kontrol altına almak için Mısır’a ek askeri birlikler gönderdi. Bu karışıklık bazı isimlerin yükselmesinde etkili oldu. Kaos ortamını kullanıp halkın desteğiyle de güçlenen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, tarih sahnesinde boy göstermeye başladı. Osmanlı Devleti tarafından Mısır valisi olarak atandı. Askeri başarıları Kavalalı’yı daha da yükseltti, öyle ki kendi bağlı olduğu devlete karşı ayaklanacak hale gelmişti. Kavalalı Suriye’yi geçerek Kütahya’ya kadar ilerledi. Böylece Osmanlı dışarıda hiç düşmanı yokmuş gibi kendiyle savaşır hale gelmişti.

Kavalalı’nın bu kadar güçlenmesini ve Osmanlı’nın bu durumdaki aksiyonlarının yetersiz kaldığını gören Batı devletleri, Osmanlı’yı -yani kendi çıkarlarını- korumak için Kavalalı meselesine el attılar ve Mısır, Kavalalı hanedanlığının oldu. Kavalalı’dan sonra gelen Mısır Valileri Batı’ya karşı büyük bir ilgi duyuyorlardı. Onlar gibi lüks ve konfor içinde yaşıyorlardı. Hatta İstanbul Çubuklu’da hala ayakta olan Hidiv Kasrı’nı, Mısır’ın Osmanlı’ya karşı itibarını göstermek için yapmışlardır. Bu kadar harcamayı Mısır ekonomisi kaldıramadığı için de borçlara başvurulmuştu. Bu dönemlerde yine Kavalalı Hanedanlığından olan Said Paşa, Süveyş Kanalı projesi için Fransızlarla anlaştı ve hisselerin %52’si Fransa’nın, %44’ü de Mısır’ın oldu. Süveyş Kanalı’ndan en çok yararlanacak iki devlet Fransa ve İngiltere idi çünkü bu “barış melekleri” dünyanın çeşitli yerlerindeki maden rezervlerini korumak istiyorlardı. Kanal yapımı bittiğinde Mısır dış borçlarını ödeyemeyecek duruma geldi. Bu durumdan faydalanan İngiltere, Mısır’ın Süveyş Kanalı’ndaki hissesini satın aldı. Tabi İngiltere hızlı finansman olarak Rothschild ailesinden destek aldı. Bu ise daha sonrasında Rothschild’lerin Siyonizm siyasetinde önlerini açmış oldu.

Yaşanan bunca olaydan sonra siyasi gücü iyice zayıflayan Osmanlı Mısır’a karşı bir hamle yapamıyordu. 19. yüzyılın sonlarında Mısır’ın dış borçları ve sonrasında çıkan iç isyanlardan dolayı, İngiltere bölgedeki barışı ve düzeni sağlamak ve Süveyş Kanalı’nı korumak bahanesiyle Mısır’ı fiilen işgal etti. Artık Mısır Osmanlı’nın elinde değildi, sadece hukuken bağlı gözüküyordu. Bu bağlılık ise çok uzun sürmedi. 1. Dünya Savaşı’nda Mısır resmen İngiliz egemenliği altına girmişti. Tabi bundan sonrası kolaydı: sınırları çizmek. İngiltere’nin başını çektiği devletler Kuzey Afrika topraklarını cetvelle çizerek ayırdılar. Haritaya baktığımızda hala bize bu sınırları kendilerinin çizdiğini söylüyorlar.

Bizim tarihimiz büyük bir değere sahip. Tüm bunları bilerek önce bugünümüzü sonra da yarınımızı inşa etmemiz gerekiyor. Özellikle Mısır’ın o köşesine daha dikkatli bakarsak bize anlatmadıkları gerçekleri öğrenebiliriz.